27 Eylül 2011 Salı

You are the reason I am. You are all my reasons.

Nobel Prize Ceremony - Stockholm, Sweden, December 1994

John Nash: Thank you. I've always believed in numbers. In the equations and logics that lead to reason. But after a lifetime of such pursuits, I ask; what truly is logic? Who decides reason? My quest has taken me through the physical, the metaphysical, the delusional and back. And I have made the most important discovery of my career, the most important discovery of my life.
It is only in the mysterious equations of love that any logical reasons can be found. I'm only here tonight because of you. You are the reason I am. You are all my reasons. Thank you..

25 Eylül 2011 Pazar

Sevgililer, bizim olanlar ve olmayanlar


Hacı: Naber torba?
Suat: Sen mi geldin hacı abi?
Hacı: Benim
Suat: Niye böyle oldu be abi? ben çok sevmiştim be abi, o kadar mektup gönderdim,insan bi cevap yazar. Benim günahım ne abi?





Hacı
: Bak koçum,belli olmuyor ama benim bir tek kulağımın arkası kaldı. Artık acı çekmekten ve acı çektirmekten zevk almamayı öğrendim. Sevgililer, bizim olanlar ve olmayanlar hepsi iz bırakır. Bu izler şimdi seninki gibi çok derinini çiziyor. hepsi kalır. Ama inan yeni izlerde olucak, yaşlıları düşün sanki herşeyi bilirlermiş gibidirler ama öyle değil. Ne kadar acı çekersen çek şunu hiç unutma çizilecek bi yer hep vardır ve çizecek bi yer.Ressam olur bazıları başkalarının kalbini kazıya kazıya ya da resim olurlar senin gibi kazına kazına.
Suat: Beni çok derin kazıdılar abi ama altından sarı yeşil çıktı..Sen demiştin ya abi,hani sonbaharda dağlarla çamların arasında görünen yaprakları sararan çınar ağaçlarına bakıp, işte bizim takım demiştin. İşte bizim takım o abi.
Hacı: Evet, bizim takım, hep yeşil kalan çamlar ve hep sararan çınarlar. Hayatta, torba;yeşil kalmakta var sararmakta. Dağın rengi bunlar dağın rengi....Neyse, Serkan senin takım arkadaşın, Nurten de artık ya yengen ya da bacın. O artık yok, belki de hiç yoktu. Hadi sil gözlerini,bu kadar diyet yeter.
Suat: Evet abi, o artık yenge, bende kaleci. Kaleci Torba Suat..

24 Eylül 2011 Cumartesi

Ben ne gidebildim ne de kalabildim..

Özkan: Durgun gördüm seni biraz.
Sadık: Haklısın, biraz.
Özkan: Böyle; şehirden indim köye midir, yabancılaşma mıdır nedir? Öyle deme inanmam. Buralar senin memleketin.
Sadık : Memleket, ev, yurt..Bu günlerde bunların anlamını bi kere daha düşünür oldum Özkan. Ben bu memleket için savaştığımı düşünürdüm. Ama bu memleketin umrunda bile değildi..






Özkan: Bu günlerde çok insan böyle düşünür oldu galiba..Hatırlıyo musun ? Buralardan gitmenin hayalini kurardık seninle..Sen gittin, ben yapamadım.. Sana bi soru sorucam Sadık, sen hiç olmazsa denedin. Denemeye korkmuş biri için çok şey kaybettin diyebilir misin? Gerçekten merak ettiğim için soruyorum, herhangi bi mecazi anlam falan yok altında. Yani bütün bu olanlardan sonra, sana bi şans daha verilseydi yine gider miydin yoksa kalır mıydın?
Sadık: Bilmem.. Şey derdim heralde..Sahip olduklarımı yanımda götürebilmeyi dilerdim  ya da ordakileri buraya getirebilmeyi.. En kötüsü de ne biliyo musun Özkan? Arada kalmak..Ben ne gidebildim ne de kalabildim..

10 Eylül 2011 Cumartesi

Dediğin gibi abi; gerçekten çok yalnızız..

Kaan: Hayrola ?
Murat: Ceyda..Ayrıldı benden..
Kaan: Beraber miydiniz ki ?
Murat: Büyük aşk yaşıyoduk. Farketmedin mi ?
Kaan: Kusura bakma ya..Bu ne ?

Murat: Şöyle sap sap, başbaşa bi yemek yiyelim dedim. Dondurma da aldım, ahududulu. Çeviriyide bitirdim.
Kaan: İyi misin oğlum ?
Murat: Dediğin gibi abi; gerçekten çok yalnızız..

“To never have been born may be the greatest boon of all”


Chris: Nola… it wasn’t easy. But when the time came, I could pull the trigger. You never know who your neighbors are till there’s a crisis. You can learn to push the guilt under the rug and… go on. You have to. Otherwise it overwhelms you.

Mrs. Eastby: And what about me? What about the next-door neighbor? I had no involvement in this awful affair. Is there no problem about me having to die as an innocent bystander?

Chris: The innocent are sometimes slain to make way for a grander scheme. You were collateral damage.

Mrs. Eastby: So was your own child.

Chris: Sophocles said: “To never have been born may be the greatest boon of all.”

Nola: Prepare to pay the price, Chris. Your actions were clumsy. Full of holes. Almost like someone begging to be found out.

Chris: It would be fitting if I were apprehended and punished. At least there would be some small sign of justice. Some small… measure of hope… for the possibility of meaning.

9 Eylül 2011 Cuma

Tabutun İçinde Ölülerle Diriler

...işte o gün dedim ki kendime: "seç oğlum asım tabutun içinde ölülerle diriler.. ya tabutu taşıyanların içinde olucan ya tabutun içinde ya da bu işi organize edenlerden" ya sen nerede olacaksın oğlum? ya araklıcan, ya da araklanıcan!!!